Çocuklarda özgürlük ve sınırlamalar

Çocuklarımızı yetiştirme tarzlarımız, ailemizin yapısı, hatta anne –baba olarak bizlerin karakterleri onların toplum içindeki davranışlarını, tepkilerini ve kişiliklerini etkilemektedir. Çocuğumuzdan beklediğimiz aslında ona verdiğimizle sınırlıdır bir yerde. Özellikle çocuklarımıza sunduğumuz özgürlükler ya da getirdiğimiz sınırlamalar onların gerek aile içinde, gerekse toplum içinde ilişkilerini ve davranışlarını etkileyecektir.

Aile yapılanmalarına bakıldığında 5 farklı tablo çıkmaktadır. Bu farklı aile çeşitleri anne-babaların çocuklarına yönelik disiplin tutumları bakımından birbirlerinden ayrılır.
1. Aşırı baskıya dayanan otoriter tutum.
2. Aşırı serbestliğe dayanan çocuk-merkezli tutum.
3. Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum.
4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum.
5. Sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü tutum.

Aşırı baskıya dayalı bir ortamda, ebeveynlerin baskıcı olduğu durumlarda çocukların her hareketine getirilen sınırlamalardan söz edilir. ‘Disiplin’ dendiği zaman, çoğu anne baba bunu ‘dayak ve ceza ile terbiye etme, çocuklara belirin sınırlar çizme"’ olarak algılıyor. Cezanın ve dayağın bol kullanıldığı bu tutumda amaç; sınırlarını bilen, söz dinleyen, kurallara uyan, verilen görevleri yerine getiren, bir çocuk yetiştirmektir. Ancak aşırı sınırlamaların olduğu ve bu sınırların baskı yolu ile çocuğa öğretilmeye çalışıldığı ailelerde çocuklar yanlış yapmaktan korkan,kendisine güveni olmayan ya içine kapanık ya da saldırgan bir kişilik kazanan çocuklar ortaya çıkmaktadır.

Bunun tam tersi bir anlayış ise aşırı serbestliğe ve özgürlüğe dayanan, sınırlamaların olmadığı veya çoğunlukla ebeveynlerin sınırları çocuğa bıraktığı ailelerde görülür. Genellikle tek çocuklu bu ailelerde çocuğun egemenliği söz konusudur. Aile üyeleri kayıtsız şartsız çocuğun isteklerini yerine getirirler. Sonuçta, aşırı sevgi ve ilgi, çocuğu kural tanımaz, doyumsuz bir kişi yapar. Bu ailelerde çocuklar özellikle ergenlik döneminde kontrolsüzlüğün arttığı bir kişilikle çıkarlar aileler karşısına. 

Ergenlik döneminde her çocuk doğası gereği aileden uzaklaşır ve kendini sosyal ortamda kanıtlama çabasına girer. Yanlışlar ve denemeler bu dönemde görülür. "Bana bir şey olmaz" duygusu içinde olan ergen kendini kanıtlama pahasına pek çok sorumsuzluğu ardı ardına sergileyebilir. İşte bu durumlarda özgürlüğüne düşkün olan ve küçük yaşlardan beri Özgürlüğünü elinde tutan ergenin sınır tanıması beklenemez. Örneğin bir çocuğa küçük yaşta dışarıda istediği zaman oynama, istediği zaman ders yapma özgürlüğü veren aileler bunu çocuğun kendi sınırlarını kendi karakterine yönelik çizeceği düşüncesi ile yaparlar. Ancak bu özgürlüğün sahibi çocuk 16 yaşına geldiğinde anne-baba oğullarını veya kızlarını gece yarıları dışarıda ararken bir de çocuklarından azar işitirler" sen ne karışıyorsun" diye. Çünkü ona hiç karışılmamıştır ki. 

Anne ve babalar bazen ise dengesiz ve tutarsız tutumlar sergileyebilmektedir. Genellikle bu geniş ailelerde veya anne-babanın her ikisinin de çalıştığı ailelerde gözlenir bir durumdur. Anne, baba ve aile büyükleri arasında ortak bir eğitim şekli olmayan, herkesin çocuğa farklı yaklaştığı ailelerde çocuklar neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğrenemezler. Çocuklara herkes tarafından farklı özgürlükler tanınır, farklı sınırlamalar getirilir. Anne çocuğuna mutfak malzemelerini karıştırmama yönünde bir sınır koymuşken, büyükbaba veya büyükanne geldiğinde bu sınır çocuk için bir özgürlük haline gelebilir. Bazen is anne ya da baba kendi içinde çelişir. Örneğin baba işten yorgun geldiğinde çocuğun şarkı söylemesi ve oynaması onun rahatsız eder ve bu özgürlük çocuğun elinden alınıverir, çoğu zaman da bu özgürlüğün çocuğun elinden gidişine bir de ceza eklenir. Diğer zamanlarda ise baba çocuğun hiç beklemediği bir anda veya bir ortamda çocuğa şarkı söyleme özgürlüğü sunabilir. Bu tür yaklaşımlarda çocuğun kafası karışır, o da kendi sınırları belirlemek yoluna gider ya da bazı sınırlamaların istendiği zaman kalkabileceğini düşünerek özgürlükler için savaşmaya başlar. 
Günümüzde özellikle büyük şehirlerde yaşanan ürkütücü toplumsal sorunların sonucu ortaya çıkan bir aile şekli veya ebeveyn tutumunun da aşırı kollayıcı, koruyucu tarz olduğunu görmekteyiz. Bu tarz artık geleneksel aile modeline oldukça uygundur. Çocuk adına bütün sorumluluğu anne baba üstlenir. Çocuk için neyin doğru neyin yanlış olduğuna anne baba karar verir. Saç şeklinden giydiği elbiseye kadar, anne ve babanın tercihi söz konusudur. Sınırlama olarak görülmese de bu yaklaşım özgürlüklerin çocuğun elinden alındığı bir durum halini alır. Çocuksa bu duruma alışır ve sorumluluk almayı reddeden birey olarak hayat boyu anne-babanın fikirleri arkasına saklanma ihtiyacı duyar. Sınırlar sevgi ve koruma adı altında oluşturulduğundan görünürde çocuğu rahatsız edici veya katı değildir ancak kişilik gelişimine olumsuz etkileri yıldan yıla göze çarpmaya başlar. 

Altın kafesten çıkma vakti geldiğinde artık kuşumuz yalnız uçamıyor durumdadır ve çırpınır durur. Aşırı koruyup kollanan çocuklarda okul sorunlarına sıkça rastlanır, çünkü onlar annelerinin eteklerini bıraktıklarında kendilerini duygusal anlamda bir ateşin içinde hissederler. Sosyal ilişkilerde yetersizlikler gözlenir; paylaşmayı ve işbirliğini bilmezler. Hayat içinde problem çözme zorlukları olur; özgür düşünce ortamına alışkın olmadıklarından özgür bırakılarak fikirlerini ortaya koymaları istendiğinde yetersiz kalırlar. 

Öyleyse öncelikli olarak listelediğimiz tutumların olumsuz etkileri açıkça görülür haldedir. Sınırlamaların veya özgürlüklerin nasıl olmaması gerektiği belirlendiği halde nasıl olması gerektiğine de değinmek gerekir. Çocuğumuzdan uzun vadede beklediğimiz karakter özellikleri ve davranış şekilleri çoğunlukla onun sevgi dolu, duyarlı, toplum kurallarına uyan, davranışlarını kontrol edebilen, kendine güvenen ve sorumluluk bilinci olan bir birey olmasıdır. 

Bir çocuk sevgi, şefkat, yardımlaşma, sadakat, işbirliği, sorumluluk ve güven duygularını ancak aile içinde yaşayarak öğrenebilir. Özellikle ilk 6 yıl çocuğun yaşadığı ortamın etkileri ömrü boyunca onun karakterini şekillendirir. Zira çocuğun her yönden gelişimi ilk 6 yılında gerçekleşir. Bu evrede çocuk çevresini ve kendini tanır. Bu tanıma sürecinde çocuğa çeşitli noktalarda özgürlükler verilmeli, sınırlar ise gerektiğinde çizilmelidir. Örneğin sıcak bir sobaya yaklaşmaması için baskılanan çocuk bu sobayı tanıma arzusunu daima içinde bulundurur, ancak çok zararlı olmayan ve kontrollü bir tutumla çocuğun elinin hafifçe yanması onun bu davranışı yaşayarak ve sonrasında hiçbir duygusal etki kalmayacak şekilde öğrenmesine neden olur. Diğer bir örnekse sosyal ilişkilerdedir. Çocuklar paylaşmayı öğrenirken paylaşmamayı da yaşarlar; kızmak, bağırmak ve çocuğumuzun arkadaş ilişkilerine sınırlar koymak yerine ona doğru davranışları örnek olarak gösterip, kendi yöntemlerini bulması için özgür bırakmak daha doğru olacaktır. 

Uzm. Psik. Hande S. Ertaş

Kaynak: Memory Center  Nöropsikiyatri Merkezi

Paylaş

Yorumlar